top of page

CANLILARDAKİ MÜTHİŞ TASARIM

Ağaçkakan

 

Ağaçkakanlar saniyede 20 kez ağaca vurabilir. Her vurduğunda yerçekiminin uyguladığı kuvvetin 1000 katını uygular. Ağaçkakanların gaga ve kafatası, vuruş sırasında oluşan şoku emen süngerimsi bir madde ile birbirinden ayrılmıştır. Bu esnek madde, otomobil amortisörlerindekinden çok daha iyidir. Bu üstünlüğü, çok kısa aralıklarla oluşan şokları da emebilmesinden ileri gelir. Bu madde her vuruşta oluşan şoku emip bir sonraki şoku karşılayacak duruma gelebilir. Üstelik bunu saniyede 10'u aşan vuruşun yapıldığı şartlarda başarır. Bu madde modern teknolojinin geliştirdiği tüm benzerlerinden üstündür. Aynı zamanda ağaçkakanın her vuruşunda kafasının içindeki bir kas beyninin de içinde bulunduğu keseyi gaganın ters yönüne çeker. Ağaçkakanın kafatası ve üst gagasının olağandışı bir yöntemle bağlanmış olması, her vuruşta beyninin bulunduğu bölümün gagadan uzaklaşmasını, böylece şok emici ikinci bir mekanizma oluşmasını sağlar.[1]

Çoğu dikey yüzeylerde dimdik yaşayabilirler. Bacakları kısadır. parmakları uzun ve güçlüdür. iki parmağı öne doğrudur ve yanlara açılır, bu özelliği ağaca daha iyi tutunmasını ve daha rahat dengede kalmasını sağlar. Parmaklarında ağaç kabuğuna sıkıca tutunmasına yardım eden sivri ve kıvrık tırnaklar vardır. Ağaçkakanlar kuyruklarına dayanarak dimdik dururlar. Bunların telekleri daima sivri, gövdeleri de sert ve güçlüdür.

Tipik ağaçkakan gagası düz, sert ve sivridir. Kabuk ve odunu delmek için ideal bir keski vazifesi görür. Bu keski gibi gagayı boyundaki ince ama sağlam güçlü kaslar yönetir. Kafa iridir, kafatası kemikleri kalındır. Bunlar kuş gagasını vururken oluşan sarsıntıyı emer.

Ağaçkakanın dili uzundur. Kuş bunu iyice uzatabilir. Cinslerin çoğu dillerini gagalarından ileriye, şaşılacak kadar fazla çıkarabilirler. Dilin ucunda geriye doğru yatık iğneler vardır. Birçok cins, tükürük bezlerinden yapışkan bir sıvı salgılar. Bu salgı dili kaplar ve böcekler de buraya yapışır. Bir ağaçkakan bir kurtçuğun oyuğunu açtığı zaman dilini bir yılan gibi içeri uzatır. Kurtçuğu yakalayarak dışarı çeker.[2] Aynı zamanda çok hassas olan kulakları sayesinde ağacın içindeki böcekleri en ufak seslerinden işitir ve bulurlar.

Ağaçkakanlar eğer bu hayati özelliklerinden birine bile sahip olmasalardı ağaçları delerek yaşamaları imkânsız olurdu. Eğer gagası bu kadar güzel bir şekilde tasarlanmasaydı her vuruştu gagası ve kafası parçalanırdı. Eğer gagası kusursuz bir şekilde var olsa bile beyni bu kadar güzel bir sistemle korunmuş olmasaydı her vuruşta çok büyük hasar görürdü. Bunların hepsi eksiksiz var olsa bile eğer gagasında saklanan upuzun dili, böcekleri algılayan ve son derece hassas olan kulağı olmasaydı bu gagasının ona sağladığı hiçbir fayda olmazdı, içinde böcek olmayan ağaçları kırıp dururdu. Bütün bunlar ağaçkakanın aşama aşama var olmadığını, birden kusursuz bir şekilde var edildiğini gösterir. Buna “indirgenemez karmaşıklık” denir. Canlılardaki birçok sistem ve organ birçok organın ve dokunun bir bütün olarak çalışabileceği seviyede tasarlanmıştır. Yani bunların bir tanesinin bile eksikliği diğer her şeyi anlamsız kılar ve doğal seçilimde bir avantaj sağlamaz, tam tersine işe yaramadığı hâlde fazladan enerji harcayan bir sürü yapı demek olur. Bu yüzden birbirine bağımlı ve karmaşık sistemlerin aşama aşama ortaya çıktığını iddia etmek imkânsızdır.

Deve

ağaçkakan
deve

Seçtiğim ikinci hayvan “Bakmıyorlar mı o deveye; nasıl yaratılmış? (Gaşiye 17)” ayetinin çağrısına uyarak “deve” oldu. İşte develerin sahip olduğu bazı özellikler:

  • Ayakları kumda batmadan yürüyebilmek için geniştir ve sıcak kumda yanmayı engellemek için kalın tabana sahiptir.

  • Açıp kapanabildiği için havadaki kumu içeri sokmayan burun deliklerine sahiptirler.

  • Gözlerini kumdan koruyan uzun kirpikleri vardır.

  • Hörgüçlerinde yağ depolayabilirler ve besin bulamadıkları zamanlarda bu yağı enerji üretmek için kullanabilirler. Bu hörgüçler yağ ile dolu oldukları zamanlarda çıkıntılı ve belirgindir. Susamış bir deve su kaynağı bulduğunda dakikalar içinde 130 litre su içebilir, bu yüzden fazlaca su depolar.

  • Çoğu memeliden farklı olarak vücut sıcaklığı gün içinde değişir ve yaklaşık 34-41.7 °C arasındadır. Vücut sıcaklığı değişebildiğinden dolayı sıcaklık yükseldiğinde çok terleyip su kaybetmek zorunda kalmaz.

  • Develerin kalıp dudakları vardır ve bu dudaklar sayesinde dikenli ve sert otları yaralanmadan yiyebilirler.

  • Vücut renkleri çöl rengine benzediğinden vahşi hayvanlar tarafından kolay kolay fark edilmezler, yani onlardan korunmuş olurlar.

  • Develerin kulaklarının içi ve dışı kıllarla kaplıdır. Bu kıllar tozun ve kumun içeri girmesini engeller.

  • Alınlarındaki çıkıntılı kemik güneşlik görevi görerek gözlerini güneş ışığından korur.[3]

  • Develerin alyuvarları diğer bütün memelilerden farklı olarak daire şeklinde değil, oval şeklindedir. Bu şekil alyuvarların susuzluk sonucu yoğunlaşan kanda bile dolaşıma devam edebilmesini sağlar, ayrıca deve su içtiği zaman hücrenin genişleyebilmesini sağlar.

  • Develerde idrar ve dışkı oluşumu esnasında geri emilim daha fazladır, bundan dolayı develer diğer memelilere göre idrar ve dışkı yoluyla daha az su kaybederler. İdrarları son derece yoğun, dışkıları ise kuru ve serttir.

Köpek Balığı

Köpek Balığı derisi dişe benzeyen ufak yapılarla kaplıdır. Bu yapılar yüzerken karşılaşılan su direncini azaltır ve köpek balığının daha az enerji harcayarak yüzmesini sağlar. Bu yapılar aynı zamanda deriyi dışarıdan gelen darbelere karşı korur.

Köpek balıklarının dişleri çenelerine bağlanmış değildir ve köpek balıkları sık olarak dişlerini dökerler. En öndeki aktif dişlerinin arkasında birkaç sıra olarak aktif olmayan dişler vardır. Köpek balığı bir dişini kaybettiğinde kısa sürede arkadaki dişlerden birisi onun yerine geçer, bu sistem sayesinde köpek balıklarının her zaman saldırıda kullanabilecekleri tam takım dişleri vardır.

Köpek balıklarının kuyrukları itiş kuvveti sayesinde daha hızlı yüzmelerine olanak verir, yüzgeçleri ise dengede durmalarına yardımcı olarak suda daha rahat süzülebilmelerini sağlar.[4]

Köpek balıklarının iskeleti kemik yerine kıkırdaktan yapılmıştır. Kıkırdağın yoğunluğu kemikten daha az olduğu için köpek balıkları suda rahatça yükselebilirler ve çok hızlı yüzebilirler, yüzme hızları saatte 40 kilometreye ulaşabilir.[5]

Köpek balıklarının karaciğerleri çok fazla yağ depolayabilmektedir, karaciğerlerinin bu özelliği sayesinde köpek balıkları uzun süre yemek yemeden yaşayabilirler.

Köpek balıkları genellikle ilk olarak ses sayesinde avlarını fark ederler. İç kulakları sesi, hız değişimini ve yerçekimi algılayabilir. Köpek balıkları daha çok düşük frekanstaki sesleri algılarlar, yaralı ve hasta avların çıkardığı sesler de zaten düşük frekanslıdır. Bazı köpek balığı türleri 250 metre öteden çıkan sesleri bile duyabilirler.

Köpek balıklarının görme duyusunun en mühim faktörlerden birisi tapetum lucidum dokusudur ki köpek balıkları bunun sayesinde derin ve çamurlu sulardaki az ışıklı ortamda bile etrafı görebilirler. Tapetum lucidum retina arkasında bulunur ve yansıtıcı kristallerden oluşur. Işık retinadan girip bu kristallere çarpınca tekrar retina üzerine yansıtılır. Tapetum lucidum sayesinde köpek balıkları az ışıklı ortamlarda insanlardan 10 kat daha iyi görebilirler.[6]

Görme duyusunun işe yaramadığı çok karanlık ortamlarda avlanabilmek için köpek balıkları “yanal çizgi” sitemlerini kullanır. Yanal çizgi sistemi, balıklarda vücudun yan taraflarında bulunan ve başın gerisinden kuyruk yüzgeci başlangıcına kadar uzanan sıvı dolu kanallardır. Su içindeki hafif titreşimleri algılamak için kullanılır. Bu kanallar küçük gözeneklerle dışarıya açılmaktadır. Kanalların içleri küçük tüylü hücrelerle kaplıdır ve bu hücreler hareketleri ve titreşimleri tespit eder. Bu tüylü hücreler o kadar hassastır ki 25 Hertz kadar düşük frekansları bile algılayabilirler. Titreşimler bu tüylü hücrelere çarpınca hücreler sıvı içinde hareket edip sallanırlar, böylece mesajlar sinir hücreleri aracılığıyla beyine iletilir. Sonuç olarak titreşimin yeri ve mahiyeti hakkındaki bilgi beyine ulaşmış olur.[7]

Köpek balıkları keskin koku duyularıyla ünlüdür. Bir olimpik havuza atılmış bir damla kimyasalın kokusunu bile algılayabilirler, potansiyel avlarının kan kokusunu ise yüzlerce metre öteden alabilirler. Köpek balıkları yüzerken kafalarını otomatik olarak ileri-geri hareket ettirirler, bu sayede burun deliklerine daha fazla su girer ve balık hızlandıkça kokunun yerini daha net algılar.

Köpek balıklarının Lorenzini Ampülleri isminde elektroreseptörleri vardır. Bu elektroreseptörler ağız ve burun deliklerinin etrafındaki alanda bulunur ve diğer hayvanların hareketi sonucu oluşan elektrik alanı algılamada kullanılır. Her canlı elektrik alan üretir, köpek balıkları avlarının ürettiği elektrik alanı algılayarak onların yerini tespit eder.

Gördüğünüz gibi köpek balıklarının avlarını tespit etmeleri, yakalamaları ve öldürmeleri için o kadar fazla özellikleri vardır ki onlara av olmak bir canlının başına gelebilecek en kötü şeylerden biri. Yakınınızda olan bir köpek balığından güvende olmak için hiçbir yerinizin kanamaması, hiç hareket etmemeniz, kalbinizin atmaması ve beyninizin çalışmaması gerekiyor, ayrıca kör bir köpek balığına denk gelecek kadar şanslı olmanız lazım. Köpek balıkları Allah’ın müthiş sanatının yüz milyonlarca yıldır parlayan bir örneğidir.

Bal Arısı

Bal arıları tabiattaki en iyi matematikçilerdendir. Arılar peteklerini altıgen şeklinde yaparlar ve insanlar bunun sebebini tarih boyunca merak etmişlerdir. Bunun sebebini matematikçiler ancak kısa bir zaman önce sayfalarca hesap yaparak keşfedebildi. Bu şekil eğer çember veya beşgen olsaydı her bir odacığın arasında boşluk kalır, bu yüzden mevcut alan yeterince verimli kullanılmamış olurdu. Bu şekil eğer üçgen veya kare olsaydı odacıkların arasında boşluk kalmazdı, lakin altıgene oranla daha fazla madde (balmumu) kullanılmış olurdu. Altıgen şekli peteğin hem hiç boşluk bırakmadan, hem de en az balmumu kullanarak yapılmasını sağlar. Biz insanların yeni anlayabildiği bu matematiği arılar hiçbir matematik eğitimi almadan uyguluyor.

Bal arıların matematik bilgisi bununla sınırlı değil. Arılar bir yerde besin bulunca bu besinin koordinatlarını (yönünü ve uzaklığını) diğer arılara dans ederek bildirirler. Besinin yerini hesaplamak için geldikleri yolun Güneş ışınları ile yaptığı açıyı kullanırlar. Hatta bu açıyı hesaplarken besin yerinden diğer arıların yanına gelene kadar geçen sürede Güneş’in gökyüzündeki yer değişimini de hesaba katarlar. Hatta ve hatta hava rüzgârlıysa besinin yanına gitmek için daha fazla enerji harcamak gerektiğini belirtmek için besinin yerini daha uzak gösterirler. Arıların hiç süre harcamadan yaptığı bu kusursuz hesabı çok zeki bir matematikçi bile ancak uzun uğraşlar sonucu yapabilir.

Peki, bal arısının bu müthiş becerisini ateist evrimciler nasıl açıklıyor? Yine bir şeyi açıklayamadıkları hâlde açıklayabiliyormuş gibi gözükmek için kullandıkları o joker kelimeyi kullanıyorlar: içgüdü. Evrimciler hayvanlardaki bütün karmaşık davranışlara “içgüdü” adı vererek onları basit göstermeye çalışıyorlar. İçgüdü doğuştan gelen ve sonradan öğrenilmemiş davranışlara denir. Bir davranışa içgüdü demek o davranışı açıklamaz, sadece onu kategorize eder. Hadi diyelim bal arıları bütün her şeyi içgüdü sayesinde yapıyor, e peki cansız ve bilinçsiz olduğu hâlde kusursuz şekilde protein sentezleyebilen RNA da mı içgüdü sahibi? Hücrenin organellerinde içgüdü oluşturabilecek bir canlılık dahi yok, lâkin kendilerinden beklenmeyecek karmaşık ve mükemmel işler yapabiliyorlar. Biz eğer balarısının yaptığı mükemmel davranışları Allah’a atfetmezsek onu akılsız ve bilgisiz balarısına atfetmemiz gerekir ki bu zavallılıktır, tıpkı hücrenin içindeki işleri Allah’a atfetmezsek cansız ve şuursuz moleküllere atfetmemiz gerektiği gibi.

Bal arılarının yaptığı dansın evrimle oluşmuş olması imkânsızdır. Eğer arılar ilk başta dans etmeyi öğrenseler bu dansı anlayacak bir arı olmadığı için dans işe yaramazdı. Yani bal arılarının hem dans etmeyi öğrenmesi, hem de bu dansın ne manaya geldiğini anlaması aynı anda olmalıdır ki yaptıkları dans bir işe yarasın. Bu da matematiksel olarak imkânsızdır, evrimin aşama aşama gelişme iddiasına da aykırıdır. Arıların bal peteklerini altıgen şeklinde yapmayı nasıl öğrendiklerini de evrimle açıklamak çok zordur. Farz edelim ki bal arıları petekleri ilk başta kare şeklinde yapıyorlardı ve bir arı yeni bir içgüdü kazanarak altıgen yapmaya başladı. Bütün kovan kare şeklinde yapıyorken bir arının farklı bir şekil yapması bütün düzeni altüst eder, peteğin şeklini bozar ve petekte gereksiz boşluklar yaratarak peteğin verimliliğini azaltır. Yani eğer kovandaki bütün arılar altıgen yapmıyorsa sadece bir veya birkaç arının altıgen yapmaya başlaması yarar değil zarar getirir, bu yüzden evrimin aşama aşama gelişme iddiası burada da sıkıntı doğurur. Aslında bakarsak arılar gibi birbiriyle işbirliği içinde olan ve hayatları birbirine bağlı olan türlerde evrimleşmek çok zordur. Bu tip türlerde tek bir bireyin popülasyondaki diğer bireylerde olmayan özellikler geliştirmesi onlarla uyum sağlayamamasına ve dışlanmasına yol açar. Bütün popülasyonun aynı anda evrimleşmesi istatistiksel olarak imkânsız olduğuna göre bu popülasyondaki bir veya birkaç bireyin yeni özellikler geliştirmeye başlaması var olan düzeni bozmak demektir. Bunun cezası da hiç şüphesiz dışlanmak ve yok olmaktır.

Bal arısından Kuran’da da bahsedilir ve Kuran bu canlılar ile ilgili çok büyük bir mucize barındırır. Bal arılarının erkekleri sadece dişileri döllemek ile görevlidir, dölleme işlevinden sonra kovandan atılır ve açlıktan ölürler. Bal arılarının yaptığı bütün mühim işleri bu türün dişi bireyleri yapar. Dişi bal arıları kovanı inşa eder, çiçeklerin özünü toplar ve bunlardan bal yapar. Bu durum Kuran’da şöyle ifade edilmiştir: “Rabbin dişi bal arısına şöyle ilham etti: ‘Dağlardan, ağaçlardan ve insanların yaptıkları çardaklardan (kovanlardan) kendine evler edin. Sonra meyvelerin hepsinden ye de Rabbinin sana kolaylaştırdığı (yaylım) yollarına gir.’ Onların karınlarından çeşitli renklerde bal çıkar. Onda insanlar için şifa vardır. Şüphesiz bunda düşünen bir (toplum) için bir ibret vardır. (Nahl 68-69)” Arapçada fiiller muhatabın cinsiyetine göre erkek veya dişi kipi ile çekilir. Muhatabın erkek ve dişinin karışık olduğu bir grup olması durumunda da çekimler erkeğe göre yapılır, sadece bütün grubun dişi olduğu biliniyorsa fiil dişi çekimi ile çekilir. Kuran, bal arısına verilen yukarıdaki emri bildirirken fiilleri dişi kipiyle çeker, yani söylenen emrin dişi bal arısına hitap ettiğini bildirir. Bu çok büyük bir mucizedir çünkü yukarıdaki ayette bildirilen bütün işleri dişi arılar yapar, erkek arılar değil. Bu bilgi tabi ki Kuran’ın indiği dönemde bilinmiyordu ve pek çok insan arıların cinsiyeti olduğunu bile bilmiyordu. Arıların cinsiyeti olduğunu tahmin edenler bile büyük ihtimalle arılar âleminde de tıpkı insanlar âleminde olduğu erkeklerin çalıştığını, dişilerin sadece üremeden mes'ul olduğunu tahmin ederdi.

Kâinatta değersiz ve basit görünen arı, karınca, sivrisinek gibi mahlûkat bile insanı hayran bırakacak özelliklere sahip. Bir yunusun sonar sistemi kullanarak objelerin yerlerini ve hareketlerini tespit etmesinin (ki bu objeleri doğru şekilde yorumlayabilme becerisi de ayrı bir tasarımdır), bir ateş böceğindeki ışık üreten sistemin (ki kendi ürettiği ışığın ısısından zarar görmemesi de ayrı bir tasarımdır), bir elektrikli yılan balığının elektrik üreten sisteminin (ki kendi ürettiği elektriğinden zarar görmemesi de ayrı bir tasarımdır) mutasyon sonucu aşama aşama oluştuğunu iddia etmek aptallığın en adi seviyesidir.

Canlıların her organı müthiş bir tasarıma sahiptir. Örneğin insan beyni 90 milyar civarında nöronun birbirine muhtelif yönlerden bağlanmasıyla oluşmuştur. İnsan beyninde en az 100 trilyon sinaps bulunur. Sinapslar, sinir hücreleri arasında kimyasal geçişin gerçekleştiği yerlerdir. Beyindeki herhangi bir hücre, sinapslar yoluyla binlerce farklı beyin hücresi ile bağlantı kurabilmektedir. Bu olağanüstü ağ sayesinde meydana gelen bilgi işlem hızı gerçek anlamda hayret vericidir, beyin bilinen en hızlı bilgisayardan yüz binlerce kat daha verimlidir. Bilim adamları bırakın beynin bir benzerini yapmayı, beynin nasıl çalıştığını bile hâlâ tam olarak anlayabilmiş değiller. Üstelik evrimciler insan beynin 2-2.5 milyon yıl gibi macroevrim için nispeten çok kısa bir sürede bu hale geldiğini iddia ederler. Peki, sorumuzu soralım: Dünyanın en zeki insanlarının kavramakta bile âciz kaldığı “beyin”, ne akla ne de bilince sahip olan tabiat tarafından oluşturulmuş olabilir mi? Eğer bu soru size mahşer gününde sorulsa buna makul bir cevap verebilir misiniz? Eğer verebileceğinizi iddia ediyorsanız size bir lâfım yok. Allah’a verdiği nimetler için şükretmek yerine bu nimetleri kör ve bilinçsiz tabiata havale eden bir insan kendisini bir an önce sorgulamalıdır. Bir proteinin bile tesadüfen oluşması matematiksel olarak imkânsız iken bütün canlıları tesadüfe havale eden insanların Allah’a verecek büyük bir hesabı vardır.

Canlıların ve organların kusursuz tasarımını araştırmak şüphesiz ki aklı ve kalbi olan herkesin imanını arttırır. Özellikle son birkaç asırda başta insan olmak üzere canlılar hakkında çok daha fazla bilgimiz oldu ve eski asırlarda bilinmeyen pek çok özelliklerini keşfedebildik. İnsanlık mikroskopların altında kargaşa ve tesadüf görmedi, tam tersine mükemmel bir intizam ve tasarım gördü. “Onun hak olduğu meydana çıkıncaya kadar varlığımızın belgelerini onlara hem dış dünyada ve hem de kendi içlerinde göstereceğiz. Rabbinin her şeye şahit olması yetmez mi? (Fussilet 53)” ayeti de günümüzde şahit olduğumuz ve imanımızı arttıran modern keşiflere işaret ediyor. Maalesef evrimci görüşün hâkim olduğu yerlerde (mekteplerimiz de dâhil) mahlukatın müthiş tasarımına yeteri kadar önem verilmiyor. Sebebi çok açık: Canlıların mükemmel tasarımı evrimci görüşü adeta küçük düşürüyor, bu da evrimcilerin işine gelmiyor.

[1] "Ağaçkakanın Kafatasındaki Mekanik Sistem." EVREN VE BİLİM. N.p., n.d. Web. 29 Jan. 2015.

[2] “Ağaçkakan Nedir? Türleri Ve Özellikleri Nelerdir?” Bilgi Center, 24 Feb. 2018, bilgicenter.org/hayvanlar-alemi/agackakan-nedir-turleri-ve-ozellikleri-nelerdir/.

[3] VanCleave, Janice. “A Camel's Adaptive Characteristic.” VanCleave's Science Fun, 18 Aug. 2010, scienceprojectideasforkids.com/2010/a-camels-adaptive-characteristic/.

[4] “Shark Anatomy.” Sharks-World, www.sharks-world.com/shark_anatomy/.

[5] “Senses.” SeaWorld Parks & Entertainment, seaworld.org/animals/all-about/sharks-and-rays/senses/.

[6] Edmonds, Molly. “How Do Sharks See, Smell and Hear?” HowStuffWorks, HowStuffWorks, 29 Apr. 2008, animals.howstuffworks.com/fish/sharks/shark-senses3.htm.

[7] Meyer, Amelia. “Sharks - Lateral Line.” Sharks, 1 Jan. 2013, www.sharksinfo.com/lateral-line.html.

bottom of page