top of page

VEJETARYENLİK - VEGANLIK

Günümüzde moda olan ilginç akımlar arasına vejetaryenlik de eklendi. Et yemenin ahlaki olarak sorunlu olduğuna inanan bu akım çokça zaman karşımıza kurban kesme düşmanlığı olarak da çıkmaktadır. Vejetaryenler/Veganlar yanlış bir düşünce yapısına sahip olsalar bile en azından inandıkları şeyin peşinden tutarlı biçimde giderler; kimi insanlar da vardır ki normal zamanda çokça et yedikleri hâlde, hayvansal ürünleri kullandıkları hâlde konu kurban kesmeye gelince birden hayvan sever duyguları kabarır, sanki kendi yedikleri etler tarlada yetişiyormuş gibi tepki verirler. Bu ikinci grubu Allah’a havale ediyoruz, bunlar kendilerini her daim İslam’a düşmanlık yapmaya şartlamış ahmaklardır. Şimdi ise birinci grubun iddialarını çökerterek et yemenin doğal ve ahlaki olduğunu ispatlayalım.

Vejetaryenler bu konuya yüzeysel bir bakış açısıyla baktıklarından insanlar et yemeyince hayvanların ölmeyeceğini zannederler. Hâlbuki biyoloji ilmi bu iddiaların geçersiz olduğunu ispatlıyor. Canlıların besin zincirini bir piramit olarak düşünebiliriz; bu piramitte sırayla üreticiler (çoğunlukla bitkiler), otçullar ve etçiller vardır. Diyelim ki bütün insanlar et yemeyi bıraktı ve bundan dolayı otçul hayvan sayısı arttı (çünkü insanlar sadece otçul hayvanları yer), bu durumda bir süre sonra etçil hayvanlar daha fazla besin bulduklarından sayıları artar, etçil hayvan sayısı ilk duruma göre artmış olur. Sayıca artan etçil hayvanlar otçul hayvanları eskisinden de fazla tüketirler, yine çok fazla sayıda otçul hayvan avlanmış olur. Yani doğada öyle bir denge var ki eğer insanlar et yemezlerse etçil hayvan sayısı artarak insanın yemediğini telafi eder ve ölen hayvan sayısı aynı hesaba çıkar. Besin zinciri öyle sağlam bir dengeye sahiptir ki en ufak değişim başka bir şey etken tarafından telafi edilir, bu yüzden bu dengede yapılan herhangi bir değişikliğin etkisi kısa sürede yok olur. İnsanların et yememesi demek aynı eti etçil hayvanların tüketmesi demektir, yani bu otçul hayvanları kurtaran bir durum değildir. Tam tersine etçil hayvan tarafından parçalanarak vahşice avlanmak bir otçul hayvan için insanlar tarafından sadece bir saniye acı hissettiği boğazının kesilmesinden daha acı vericidir. Kurban kesmek bu yönden bakılırsa hayvan için faydalıdır, diğer durumda vahşice acı çekerek öldürülecek bir hayvanın acı çekmeden ölmesini sağlar.

       

Buna karşılık mezrada yetiştirdiğimiz hayvanların tabiattaki besin zincirinin dışında olduğu, bu yüzden yukarıdaki argümanın onlar için geçerli olmadığı iddia edilebilir. Bu bir dereceye kadar doğrudur çünkü biz mezradaki hayvanları sadece insanların yemesi için besliyor ve onları beslemek için çoğunlukla suni besinler kullanıyoruz. Lâkin seküler bir bakış açısıyla değerlendirirsek bu hayvanların bizim sayemizde hayatta olduğunu, bu hayvanları bizim beslediğimizi ve koruduğumuzu, eğer mezra sistemini kurmasaydık nüfuslarının bu kadar artmamış olacağını söyleyebiliriz. Yâni seküler bir bakış açısıyla değerlendirsek bile bizim hayvancılık sistemiyle bu hayvanlara sağladığımız fayda (onları yıllarca besleyip büyütmek ve korumak) onlara verdiğimiz zarardan (kesimdeki iki saniyelik acıdan) daha fazladır.

Her hayvanın bir yaratılış amacı, tabiatta üstlendiği bir görev vardır. Otçul hayvanların görevi ise bitkilerden aldıkları besinleri etçillere aktarmaktır. Hayvanlar tamamen içgüdü ile hareket eden, geçmiş-şimdi-gelecek algıları olmayan mahlûklardır. Hayvanları değerlendirirken onları insan yerine koyamayız, onları insan özelliklerine ve algılarına sahip olarak göremeyiz. Onları insanmış gibi düşünürsek şöyle bir iddia üretsek kimse itiraz edemez: “Zaten bu hayvanların gece gündüz ot yemekten ibaret son derece sıkıcı bir hayatı var, biz onları öldürerek onları bu sıkıcı hayattan kurtarıyoruz.” Örneğin atların yaratılış amacı ulaşımı kolaylaştırmaktır, kimse ata binen bir insana “o at senin hizmetçin mi neden onu yoruyorsun?” diyemez; ya da bekçilik yapan bir köpek için “bu işi yapması için köpekten rıza aldın mı?” diye soramaz. Hayvanlar bizim için yaratılmış ve bizim emrimize verilmiştir, onlardan istifade etmek en doğal hakkımızdır. Hem etçil hayvan tarafından yenilen otçul hayvan acı çekiyor da otçul hayvan yiyemediği için açlıktan ölen bir etçil hayvan acı çekmiyor mu? Et yemeye karşı çıkan hayvansever vejetaryenler bu mantıkla etçil hayvanlara zulmetmiş olmuyor mu?

Bütün bunlar demek değildir ki hayvanların hayat hakkını umursamayalım, onlara verdiğimiz zararı önemsemeyelim. Peygamber efendimiz daima hayvan haklarına önem vermiş, hayvanlara eziyet etmekten men etmiş ve kurban keserken de hayvana en az acı verecek şekilde kesilmesini emretmiştir. Ancak şu tartışmasızdır ki insanların hayatı hayvanlardan daha değerlidir, bunu tartışamaya açma bile abestir. Vejetaryenliğin Batı’da bu kadar yaygınlaşmasının zihinsel altyapısı dört etmene dayanır: İnsan ile hayvanı bir tuttuğundan hayvanları da insan gözüyle yargılayan Darwinizm, özgürlük ve bireysellik konusunda takıntılı olduğundan hayvanların da özgür olmalarını ve hayvanların da tercihleri olması gerektiğini savunan liberalizm, kızlara daha şirin gözükmek için hayvan sever takılan erkekler ve Allah’ın her günü yaptıkları diyeti “vejetaryenlik” adı altında gizleyen ama aslında et yememe sebebi kilo almamak olan kadınlar (!).

bottom of page