top of page

İSLAM VE HRİSTİYANLIK

Tevrat, Zebur ve İncil Hakkındaki Tutumumuz

Bu yazım boyunca Tevrat, Zebur ve İncil gibi kutsal kitaplarımızdan alıntılar yapacak olmam bazı Müslümanları şaşırtabilir. İslam dini Tevrat’ı (bugünkü Eski Ahit’in ilk beş kitabını), Zebur’u ve İncil’i kutsal görür, bu kitapları Kuran’dan önceki hidayet kaynakları sayar. Ne var ki günümüzde Kuran’a saldıran Hristiyanlara tepki olarak bazı Müslümanlar intikam içgüdüsüyle Tevrat ve İncil’e saldırmaktadır. Bu anlayış kesinlikle kabul edilemez, farkında olmadan da olsa Tevrat ve İncil’deki kutsal ayetlere saldırmak Müslümanın imanını tehlikeye sokar. Bu üç kitabın şu anki halleri tarihsel olarak asılları ile birebir uyuşmaz çünkü hem yazıya geçene kadar uzun süre sözel olarak aktarılmışlar, hem de günümüzde okuduklarımız birden fazla çeviri üzerine yazılmışlardır (Bugün hiç kimse İncil’i İsa aleyhisselam’ın dili olan Aramice dilinde okumaz çünkü bilinen en eski İnciller bile önceden Aramiceden başka dile çevrilmiş İncillerdir.) Buna benzer sıkıntılar hadisler konusunda da mevcuttur, zayıf ve uydurma hadislerin varlığı bilinmektedir ancak az sayıdaki sıkıntılı hadis yüzünden bütün hadislerin ve sünnetin reddedilmesi yanlış olur. Tıpkı bunun gibi Tevrat ve İncil’deki cüzi sıkıntılar bu kitapların külliyen reddedilmesini gerektirmemelidir. Hele hele Tevrat, Zebur ve İncil’deki hikmetlerini kavrayamadığımız ayetleri akıl ve ahlak üzerinden eleştirmek Kuran’daki müteşabih ayetler hakkında spekülasyon yapmaya benzer ki bu pek tehlikelidir. “’Allah’ın indirdiğine (Kuran’a) iman edin’ denilince, ‘Biz sadece bize indirilene (Tevrat’a) inanırız’ deyip, ondan sonra geleni (Kuran’ı) inkâr ederler. Hâlbuki o, ellerinde bulunanı (Tevrat’ı) tasdik eden hak bir kitaptır. (Bakara 91)” Ayette de denildiği gibi Kuran Yahudilerin ellerinde bulunan Tevrat’ı tasdik eder, bazı Müslümanların zannettiği gibi binlerce yıl önce var olup sonra kaybolmuş muhayyel bir Tevrat’ı değil.

TESLİS İNANCI

İslamiyet ile Hristiyanlık arasındaki temel fark İslam’ın sıkı tevhid inancına karşın Hristiyanlığın Allah’ın üç farklı şekilde kendisini insanlara tanıttığını iddia eden teslis inancını benimsemesidir. Teslis inancının tanımını Hristiyanlar da tam olarak yapamazlar ve bunun mantık ile kavranamayacağını, buna sorgulamadan iman edilmesi gerektiğini söylerler. Peki, Allah(c.c) neden insanları anlaşılması mümkün olmayan bir dogmaya inanmakla zorunlu kılsın? Allah(c.c)’ın dininin her inançtan üstün olması ve her inançtan mantıklı olması gerekmez mi? Öyleyse sırf mantığımızı kullanarak bile Allah’a ait olan doğru inanca ulaşabilmeliyiz.

Hristiyanlığa göre İsa aleyhisselam bir nevi Allah’ın insan kılığına girmiş hâlidir ve Allah ile eşittir. Halbuki İsa aleyhisselam bir insandır; bütün insanlar gibi hayatını sürdürebilmek için yemek yemeye, uyumaya, tuvalete gitmeye, nefes almaya ihtiyacı vardır. Bir tanrının yaşamak için böyle ihtiyaçlara sahip olması mümkün müdür? İsa aleyhisselam zayıf bir mahlûktur; nitekim kendisini öldürmek isteyen Yahudilere karşı direnememiş, insanlar onun dinini tebliğ etmesine engel olmaya çalışınca onlara karşı koyamamış, kendisi aleyhinde gösterilecek tepkilerden korktuğundan uzun süre Mesih’liğini gizlemiştir. Halbuki bir tanrının insanlardan çekinmesi mümkün müdür? İsa aleyhisselam Allah(c.c) tarafından şeytanla kırk gün boyunca imtihan edilmiştir. Bir tanrının imtihan edilmesi nasıl mümkün olabilir? Allah (c.c.) insanları imtihan etmek için dünyaya göndermiştir çünkü insan kusurlu bir varlıktır, tanrı gibi kusursuz bir varlığın imtihan edilmesi düşünülemez. İsa aleyhisselam ibadet etmeyi çok severdi, zorda kaldığı her zaman bir köşeye çekilip Allah’a dua ederdi. İncil’de bunun birçok örneği vardır. Örneğin: “Sonra İsa öğrencileriyle birlikte Getsemani denen yere geldi. Öğrencilerine, “Ben şuraya gidip dua edeceğim, siz burada oturun” dedi. Petrus ile Zebedi’nin iki oğlunu yanına aldı. Kederlenmeye, ağır bir sıkıntı duymaya başlamıştı. Onlara, “Ölesiye kederliyim” dedi. “Burada kalın, benimle birlikte uyanık durun.”Biraz ilerledi, yüzüstü yere kapanıp dua etmeye başladı. “Baba” dedi, “Mümkünse bu kâse benden uzaklaştırılsın. Yine de benim değil, senin istediğin olsun.” Öğrencilerin yanına döndüğünde onları uyumuş buldu. Petrus’a, “Demek ki benimle birlikte bir saat uyanık kalamadınız!” dedi. “Uyanık durup dua edin ki, ayartılmayasınız. Ruh isteklidir, ama beden güçsüzdür.” İsa ikinci kez uzaklaşıp dua etti. “Baba” dedi, “Eğer ben içmeden bu kâsenin uzaklaştırılması mümkün değilse, senin istediğin olsun.” Geri geldiğinde öğrencilerini yine uyumuş buldu. Onların göz kapaklarına ağırlık çökmüştü. Onları bırakıp tekrar uzaklaştı, yine aynı sözlerle üçüncü kez dua etti. (Matta 26: 36-44)” Bir tanrının her şeye gücü yettiği hâlde kederlenmesi mümkün müdür? Bir tanrının dua etmesi mümkün müdür? “Dua”nın en büyük anlamı kulun acizliğini itiraf edip yardımı Allah’tan beklemesidir. İsa aleyhisselam başkasına dua edecek kadar aciz ise nasıl tanrı olabilir?

İsa aleyhisselam’ın uluhiyetini reddeden akli deliller uzatılabilir. Peki bu konuda İnciller ne diyor? Hristiyanların bu büyük ve mantıksız iddiasının İncillerde yeri olabilir mi? İncil’i doğru bir şekilde anlayabilmek için öncelikle İsa aleyhisselam’ı doğru bir şekilde anlamak gerekir. İsa aleyhisselam az ama öz konuşan, her sözünde derin bir mana bulunan, müthiş bir maneviyata sahip bir insandır. İsa aleyhisselam genellikle dolaylı yoldan ve kapalı bir şekilde konuşurdu, tıpkı Hz. Muhammed(s.a.v.) gibi çokça mecaz kullanırdı. İsa aleyhisselam her şeyi benzetme yoluyla anlattığı için “Öğrencileri gelip İsa’ya, “Halka neden benzetmelerle konuşuyorsun?” diye sordular. İsa şöyle yanıtladı: “Göklerin Egemenliği’nin sırlarını bilme ayrıcalığı size verildi, ama onlara verilmedi. Çünkü kimde varsa, ona daha çok verilecek, bolluğa kavuşturulacak. Ama kimde yoksa, elindeki de alınacak. Onlara benzetmelerle konuşmamın nedeni budur. Çünkü, ‘Gördükleri halde görmezler, Duydukları halde duymaz ve anlamazlar.’ (Matta 13:10-13)” İsa aleyhisselam’ın hayatının son anına kadar mecaz anlamla ve benzetmelerle konuştuğunu, açık bir üslup kullanmadığını İsa aleyhisselam’ın şu sözü de bize gösteriyor: “ ‘Size bunları örneklerle anlattım. Öyle bir saat geliyor ki, artık örneklerle konuşmayacağım; Baba’yı size açıkça tanıtacağım O gün dileyeceğinizi benim adımla dileyeceksiniz. Sizin için Baba’dan istekte bulunacağımı söylemiyorum. Çünkü beni sevdiğiniz ve Baba’dan çıkıp geldiğime iman ettiğiniz için Baba’nın kendisi sizi seviyor. Ben Baba’dan çıkıp dünyaya geldim. Şimdi dünyayı bırakıp Baba’ya dönüyorum’ Öğrencileri,‘İşte, şimdi açıkça konuşuyorsun, hiç örnek kullanmıyorsun’ dediler. (Yuhanna 16:25-29)” Görüldüğü gibi İsa aleyhisselam ancak dünyayı terk etmek üzereyken açık bir şekilde konuşmaya başlamıştır. İsa aleyhisselam Allah ile hiçbirimizin sahip olmadığı kadar derin bir ilişkiye sahip olduğu için onu anlayabilmek çok zordur, nitekim ne kendi zamanında ne de sonrasında doğru düzgün anlaşılabilmiş değildir. O, bedensel olarak bu dünyada yaşamasına rağmen manevi olarak daima Allah ile beraberdir. Bu yüzden o, “Siz aşağıdansınız, ben yukarıdanım” dedi. “Siz bu dünyadansınız, ben bu dünyadan değilim. (Yuhanna 8:22-23)” diyerek Yahudilere seslenmiştir.

“Teslis” inancı Kitab-ı Mukaddes’in hiçbir yerinde hiçbir şekilde bahsedilmemektedir. Bu inanç bazı Hristiyan rahipler tarafından Kitab-ı Mukaddes’teki tevhidi savunan ayetlerle İsa aleyhisselam’â uluhiyet yüklediği düşünülen ayetleri  çelişkili göstermemek için uydurulmuştur. Tevrat ve daha kapsamlı olarak Eski Ahit (Kitab-ı Mukaddes’in yaklaşık 4/5’i) son derece sıkı bir şekilde tevhidi savunmaktadır; Allah’ın eşinin ve benzerinin bulunmadığını, Allah’ın insanlar tarafından dünyada görülemeyeceğini vurgulamaktadır. Zaten bugün Yahudilerin de bunun aleyinde bir iddiası yoktur. Hristiyanlar ise Eski Ahit’e inandıklarını iddia ettikleri hâlde pek fazla önem vermedikleri için Eski Ahit’teki tevhid inancını da geri plana atmaktadır. “Teslis”i Eski Ahit üzerinden konuşmak anlamsızdır çünkü Eski Ahit’te teslisten imâ yoluyla bile bahsedilmediğini Hristiyanlar da kabul etmektedir. İnciller’de ise İsa aleyhisselam’ın mecazi dilinin yanlış anlaşılmasından dolayı bazı ayetler teslisi destekliyormuş gibi yorumlanmaktadır. Dokuzuncu yüzyılda yaşamış mutasavvıf Hallac-ı Mansur’un “Ene’l-Hak (Ben Allah’ım)” dediği için idam edilmesi gibi bazen cümleleri yüzeysel bir şekilde anlamak onlara yanlış anlamlar verilmesine sebep olabilir. Hâlbuki Hallac-ı Mansur “Ben Allah’ım” diyerek Allah’tan bağımsız bir varlık olmadığını anlatmak istemiştir, yoksa kendini (haşa) Allah ile eşit görmemiştir.

İncil’de İsa aleyisselam’ın uluhiyet iddiasına genellikle şu ayet delil olarak gösterilir: “Şöyle yanıt verdiler: “Seni iyi işlerden ötürü değil, küfrettiğin için taşlıyoruz. İnsan olduğun halde Tanrı olduğunu ileri sürüyorsun.” İsa şu karşılığı verdi: “Yasanızda, ‘Siz ilahlarsınız, dedim’ diye yazılı değil mi? Tanrı, kendilerine sözünü gönderdiği kimseleri ilahlar diye adlandırır. Kutsal Yazı da geçerliliğini yitirmez. Baba beni kendine ayırıp dünyaya gönderdi. Öyleyse ‘Tanrı’nın Oğlu’yum’ dediğim için bana nasıl ‘Küfrediyorsun’ dersiniz? (Yuhanna 10:33-36)” Bu ayetler İsa aleyhisselam’ın tanrılık iddiasında bulunduğuna gönderme yapıyor gibidir. Halbuki ayetin devamında İsa aleyhisselam bu durumu: “Tanrı, kendilerine sözünü gönderdiği kimseleri ilahlar diye adlandırır.” sözüyle açıklamaktadır. Yani bu ünvan İsa aleyhisselam’a özel bir ünvan değildir. Bu ayete göre Hz. Muhammed (s.a.v.) de, Hz. İsa Mesih (a.s.) da, Hz. Musa (a.s.) da, Hz. Davud(a.s.) da “ilah” olarak adlandırılmalıdır çünkü hepsine Allah’ın sözü olan kutsal kitaplar verilmiştir. Böyle bir şey olamayacağına göre buradaki “ilah” mecaz anlamlıdır. Nitekim Tevrat’ta İbrahim aleyhisselam’ı oğulla müjdeleyen meleklere de “Tanrı” denmektedir, Yakup aleyhisselam ile güreşen meleğe de “Tanrı” denmektedir çünkü bu kıssalardaki melekler Allah’ın sözünü insanlara ulaştırmışlardır, yoksa bu melekler de Tanrı’nın bizzat kendisi değildir. Hatta Musa aleyhisselam’a Allah’ın sözü gönderilmişken Tevrat’ta Musa aleyhisselam için de Tanrı ifadesi kullanılmıştır: “RAB, ‘Bak, seni firavuna karşı Tanrı gibi yaptım’ dedi, ‘Ağabeyin Harun senin peygamberin olacak. Sana buyurduğum her şeyi ağabeyine anlat. O da firavuna İsrailliler’i ülkesinden salıvermesini söylesin.’ (Mısırdan Çıkış 7:1-2)” Bu ayete bakınca İsa aleyhisselam’ın İncil’deki sözünü daha iyi anlıyoruz.

Hristiyanlar tarafından İsa aleyhisselam’ın uluhiyetine gösterilen diğer bir kanıt ise İsa aleyhisselam’ın şu sözüdür: “Ben ve Baba biriz. (Yuhanna 10:30)” Halbuki burada bahsedilen İsa aleyhisselam’a inanmadan Allah’a ulaşılamayacağı, yani Allah ve peygamberin ayrılamayacağı gerçeğidir. Kuran’daki şu ayet ile benzerlik göstermektedir: “Kim peygambere itaat ederse, Allah'a itaat etmiş olur. (Nisa 80)” İsa aleyhisselam başka bir ayette ise “Allah ile bir olma” kavramının kendine özgü olmadığını, kendisine inanan herkesin Allah ile bir olacağını, Allah ile bütünleşeceğini söylemektedir: “Yalnız onlar için değil, onların sözüyle bana iman edenler için de istekte bulunuyorum, hepsi bir olsunlar. Baba, senin bende olduğun ve benim sende olduğum gibi, onlar da bizde olsunlar. Dünya da beni senin gönderdiğine iman etsin. Bana verdiğin yüceliği onlara verdim. Öyle ki, bizim bir olduğumuz gibi bir olsunlar.  (Yuhanna 17:20-22)” Bu ayet açıkça belirtiyor ki Allah ile bir olmak Allah’ın kendisi olmak demek değildir, insan ruhunun kaynağı olan Allah ile bütünleşmek demektir.

Hristiyanların çokça kullandığı bir başka ayet ise şudur:  “Yahudiler, ‘Sen daha elli yaşında bile değilsin. İbrahim’i de mi gördün?’ dediler. İsa, ‘Size doğrusunu söyleyeyim, İbrahim doğmadan önce ben varım’ dedi. (Yuhanna 8:57)” Hristiyanlar İsa aleyhisselam’ın doğmadan önce var olduğu gerçeğini onun tanrılığına kanıt olarak gösterirler. Hâlbuki İslam’a göre hepimizin ruhu bu dünyaya gelmeden önce zaten yaratılmıştı. Hepimiz ruhlar âleminde rabbimizin Allah olduğuna şehadet ettik ve dünyaya geleceğimiz anı beklemeye başladık. “Hani Rabbin (ezelde) Âdemoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış, onları kendilerine karşı şahit tutarak, “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” demişti. Onlar da, “Evet, şahit olduk (ki Rabbimizsin)” demişlerdi. Böyle yapmamız kıyamet günü, “Biz bundan habersizdik” dememeniz içindir. (Araf 172)” Aynı zamanda hepimiz dünyaya gelmeden önce bile Allah’ın ilminde vardık ve yaşıyorduk. Allah (c.c.) olmuş ve olacak her şeyi Levh-i Mahfuz’a yazdığında bir nevi ilmen bizi yaratmış oluyordu. Hazreti Muhammed (s.a.v.) de bir hadisinde: “Ben peygamber iken, Âdem ruh ile ceset arasındaydı. [1]” diyerek peygamberliğin ona Hz. Âdem’in yaratılışından bile önce verildiğini söylemiştir. Yine de hiçbir Müslüman bu hadise bakarak Hz. Muhammed (s.a.v)’in Tanrı olduğunu iddia etmemiştir, çünkü burada kast edilen kaderde peygamber olacağının belirlenmesidir.

Görüldüğü gibi İsa aleyhisselam’a İncil’e dayanarak tanrılık atfedenler art niyet ve ön yargı ile yaklaştıklarından ayetleri yanlış yorumlamaktadır. Hâlbuki İsa aleyhisselam İncil’de Allah’ın birliğini vurgulamış ve bunu en önemli ilke olarak insanlara söylemiştir: “O’na (İsa’ya), “Buyrukların en önemlisi hangisidir?” diye sordu. İsa şöyle karşılık verdi: “En önemlisi şudur: ‘Dinle, ey İsrail! Tanrımız Rab tek Rab’dir. Tanrın Rab’bi bütün yüreğinle, bütün canınla, bütün aklınla ve bütün gücünle seveceksin.’ (Markos 12:28-30)” İsa aleyhisselam aynı zamanda Allah’ın kendisinden üstün olduğunu söylemiştir: "Size, ‘Gidiyorum, ama yanınıza döneceğim’ dediğimi işittiniz. Beni sevseydiniz, Baba’ya gideceğim için sevinirdiniz. Çünkü Baba benden üstündür.  (Yuhanna 14:28)” Bir varlık kendi kendinden üstün olamayacağına göre Allah (c.c.) ve İsa aleyhisselam aynı şahıs değildir. Allah(c.c.) İsa aleyhisselam da dahil bütün varlıklardan üstündür ve her şeyin üstünde mutlak hâkimiyet sahibidir. İsa aleyhisselam son derece alçakgönüllü bir insandır ve kendisine bırakın Tanrı denmesini “iyi” denmesine bile karşı çıkmaktadır: “İsa, ‘Bana neden iyi diyorsun’ dedi. ‘İyi olan yalnız biri var, O da Tanrı’dır.’(Markos 10:18)” Son olarak Allah’ın Kuran’daki sözlerini hatırlayalım: “Andolsun, ‘Allah, Meryem oğlu Mesih’tir’, diyenler kesinlikle kâfir oldular. De ki: “Şâyet Allah, Meryem oğlu Mesih’i, onun anasını ve yeryüzünde olanların hepsini yok etmek istese, Allah’a karşı kim ne yapabilir? Göklerin, yerin ve bunların arasında bulunan her şeyin hükümranlığı Allah’ındır. Dilediğini yaratır. Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir. (Maide 17)”

Yeni Ahit’teki İncil dışındaki bölümler İsa aleyhisselam’ın hayatından tamamen bağımsız ve çoğunlukla uydurma olsa da İsa aleyhisselam’ın uluhiyetini reddeden işaretler içerir. Örneğin: “...bu kentte İsrail halkı ve öteki uluslarla birlikte senin meshettiğin kutsal Kulun İsa’ya karşı bir araya geldiler. (Elçilerin İşleri 4: 27)” ayetinde İsa aleyhisselam’a “Allah’ın Kulu (kölesi)” diye hitap edilmiştir. Ne var ki bugün Hristiyanlar İsa aleyhisselam için “kul” yakıştırmasına çok sinirleniyor.

İSA ALEYHİSSELAM (HAŞA) ALLAH’IN OĞLU MU?

Hristiyanların bir diğer iddiası da İsa aleyhisselam’ın Allah’ın oğlu olduğudur. Hristiyanların çoğu bunu teslis ile birlikte değerlendirse de bazı Hristiyanlar İsa aleyhisselam’ın Tanrı olduğuna inanmayıp sadece Tanrı’nın oğlu olduğuna inanırlar. Şimdi bu iddiayı da akli açıdan değerlendirelim. Öncelikle “Allah’ın oğlu” olmak ne demektir? Bunun için dört ihtimâl vardır:

Birinci ihtimal: İsa aleyhisselam (haşa) Allah’ın Hz. Meryem ile girdiği cinsel ilişki sonucu doğmuştur ve gerçek anlamda Allah’ın oğludur. Bu ihtimalin hiçbir temeli olmadığı gibi bu iddia Allah’a tamamen beşeri sıfatlar yükleyerek Allah’ı aciz göstermektedir. Bu ihtimalin İncil’de de bir temeli olmadığı gibi genel olarak Hristiyanlar tarafından da reddedilmektedir.

İkinci ihtimal: İsa aleyhisselam’ın Allah’ın oğlu olması İsa aleyhisselam’ın teslisin bir parçası olması demektir. Yani Allah’ın oğlu demek Allah’ın diğer bir zâtı demektir, yani Allah’ın oğlu olmak Allah’ın kendisi olmakla eşdeğerdir. Bu ihtimal günümüzdeki Hristiyanların çoğunluğu tarafından kabul gören ihtimaldir. Yukarıda teslis inancının akli ve nakli imkansızlığını zaten kanıtladığımızdan bu iddia üzerinde durmayacağım.

Üçüncü ihtimal: İsa aleyhisselam tanrısal özelliklere sahiptir ama Allah ile eşit değildir. Allah her varlıktan üstündür ve eşi yoktur, ancak benzeri vardır ve bu da İsa aleyhisselam’dır. Bu inanç teslis inancındaki Allah ile İsa aleyhisselam’ın aynı şahıs olduğu iddiasını reddeder. Genellikle Yehova Şahitleri gibi bazı Hristiyan gruplar tarafından kabul görür. Halbuki Allah’ın eşi de yoktur benzeri de yoktur. Allah kadar üstün olmayan hiçbir şahıs tanrısal niteliklere sahip olamaz, bir tanrının en ufak bir acziyete sahip olması düşünülemez. İsa aleyhisselam eğer Allah’tan aşağı ise - ki bu inanca göre öyledir- İsa aleyhisselam’ın Allah üzerinde hiçbir gücü yoktur ama Allah onun üzerinde sonsuz hakimiyet sahibidir. Tamamen başkasının hakimiyeti altında olan bir şahıs ise ancak veya ancak “kul” olabilir. 1’i sonsuza bölsek de 1.000.000.000’ı sonsuza bölsek de sonuç sıfır olur. Yani bir insan istediği kadar büyük ve önemli olsun Allah karşısında sıfırdan başka bir şey değildir, sadece diğer insanlarla karşılaştırıldığında üstündür. İsa aleyhisselam bizden çok çok üstün olsa bile –ki öyledir- sonsuzluk sahibi olan Allah karşısında sıfırdan farklı olamaz.

Dördüncü ihtimal: İsa aleyhisselam’ın  Allah’ın oğlu olması mecaz anlamlıdır ve Allah’ın en üstün beş peygamberinden biri olan İsa aleyhisselam’a olan sevgisini ifade eder. İbrahim aleyhisselam’a Kuran “Halilullah (Allah’ın dostu)” diyor, bu demek değildir ki Allah(c.c.) ile Hz. İbrahim birbirinin arkadaşıdır. Hz. Muhammed (s.a.v.)’e bir hadiste “Habibullah (Allah’ın sevgilisi)” deniliyor ve günümüzde Hz. Muhammed (s.a.v.) hep bu sıfatla anılıyor; bu demek değildir ki Hz. Muhammed (s.a.v.) gerçekten Allah’ın sevgilisidir. Halid bin Velid Peygamber Efendimiz tarafından Seyfullah (Allah’ın kılıcı) ünvanını almıştır, bu demek değildir ki Halid Bin Velid gerçekten kılıçtır ve Allah’ın zafer için kılıca ihtiyacı vardır. Hz. İsa aleyhisselam da babasız olarak dünyaya geldiği –Allah tarafından aracısız olarak yaratıldığı- için ve sağlam bir imana sahip olduğu için kendisine “Allah’ın oğlu” lakabı verilmiştir, yoksa bu ifade bir lakaptan öteye gitmez. Eğer İsa aleyhisselam Allah için kullandığı “Baba” kelimesini mecaz anlamda kullanmadıysa Allah’ın erkek olduğu anlamı çıkar ki bu bütün dinlere aykırıdır, Allah’ın cinsiyeti olamaz. Bu dördüncü ihtimal İslam dini ile çelişmez ve “Allah’ın oğlu” sıfatını en doğru ve en makul şekilde açıklayan ihtimâldir.

Şimdiye kadar meselenin akli boyutundan bahsettim, şimdi ise “Allah’ın oğlu” kavramının İncil’de nasıl kullanıldığına bakalım. İlginçtir ki İncil’de İsa aleyhisselam bizzat kendisinden bahsederken çokça kez (toplam 88 kez) “İnsanoğlu (the son of man)” lakabını kullanır, kendisinden sürekli “insanoğlu” diye bahseder. Hatta çoğu kez bu lakabı kendi ismi yerine bile kullanır. Sanki ileride ona Tanrı’nın oğlu yakıştırmasını yapacaklara cevap veriyor gibidir. Nitekim Kuran'da da İsa aleyhisselam’dan bahsederken Hristiyanlara üstü kapalı şekilde muhalefet etmek için genellikle “Mesih ibn-i Meryem (Meryem oğlu Mesih)” ifadesi kullanılır. Örnek vermek gerekirse bu 88 ayetten birisi şudur: “Yunus, nasıl üç gün üç gece o koca balığın karnında kaldıysa, İnsanoğlu da üç gün üç gece yerin bağrında kalacaktır. (Matta 12:40)”

İncil’de İsa aleyhisselam için “Allah’ın oğlu” tabirinin kullanıldığı doğrudur. Ne var ki bu tabir sadece İsa aleyhisselam için kullanılmaz; İncil’de Allah(c.c.)’ya sevgi ve muhabbet besleyen bütün kullar Allah’ın çocuklarına, Allah da “baba”ya benzetilir. Yani bu ifade mecaz anlamlıdır. Bu ayetlere birkaç örnek verelim:

 “Ne mutlu barışı sağlayanlara! Çünkü onlara Tanrı oğulları denecek. (Matta 5:9)”

“Sizin ışığınız insanların önünde öyle parlasın ki, iyi işlerinizi görerek göklerdeki Babanız’ı yüceltsinler! (Matta 5:16)”

“Ama ben size diyorum ki, düşmanlarınızı sevin, size zulmedenler için dua edin. Öyle ki, göklerdeki Babanız’ın oğulları olasınız. (Matta 5: 44-45)”

“İsa, ‘Bana dokunma!’ dedi. ‘Çünkü daha Baba’nın yanına çıkmadım. Kardeşlerime git ve onlara söyle, benim Babam’ın ve sizin Babanız’ın, benim Tanrım’ın ve sizin Tanrınız’ın yanına çıkıyorum.’(Yuhanna 20:17)”

Bu tür ayetleri çoğaltabiliriz. Buna benzer benzetmeler Tevrat’ta da vardır. Örneğin:

“Yeryüzünde insanlar çoğalmaya başladı, kızlar doğdu. Tanrı oğulları insan kızlarının güzelliğini görünce beğendikleriyle evlendiler. (Yaratılış 6:1-2)”

Hatta İncil’de Hz. Adem’e de Tanrı oğlu denmiştir:

“... Kenan oğlu, Enoş oğlu, Şit oğlu, Adem oğlu, Tanrı Oğlu’ydu. (Luka 3:38)”
 

Buna rağmen hiçbir Hristiyan âlim Hz. Adem’in Tanrı’nın oğlu olduğunu ileri sürmemiştir. Hz. Adem ve Hz. İsa Mesih’in babasız dünyaya gelmeleri onların Tanrı’nın oğullarına benzetilmelerine neden olmuş olabilir. Nitekim Kuran bu açıdan Hz. Adem ile Hz İsa Mesih’i birbirine benzetir: “Şüphesiz Allah katında İsa’nın durumu, Âdem’in durumu gibidir: Onu topraktan yarattı. Sonra ona “ol” dedi. O da hemen oluverdi. (Ali İmran 59)” İsa aleyhisselam’ın kendisini Tanrı’nın oğlu olarak tanıtması o zaman için şaşırtıcı değildir. O dönemde Yahudiler ona gelip onu “Senin baban kim, sen kimin oğlusun?” diye sorguya çektiğinde “Ben mucizevi olarak babasız yaratıldım.” demesi Yahudiler tarafından alaya alınmasına sebep olabilirdi. O ise “Benim babam Allah’tır.” diyerek onlara daha güzel, derin ve düşündürücü bir cevap vermek istemiş olabilir. O devirdeki Ortadoğu kültüründe insanlar babalarının ismiyle çağırılırdı (Abdullah oğlu Muhammed, Âdem oğlu Habil gibi) ki bu günümüzde hâlâ bazı ülkelerde geçerlidir. İsa aleyhisselam da babasız dünyaya geldiği için kendisine “Tanrı’nın oğlu İsa Mesih” denmesini istemiş olabilir. Burada önemli olay şey İsa aleyhisselam’ın bunu herhangi bir art niyetten yoksun bir şekilde yapmasıydı, kendisinden sonra binlerce yıl boyunca insanların onu Tanrı’nın gerçek oğlu olarak göreceğini nereden bilebilirdi?

İSA ALEYHİSSELAM NEDEN TANRILAŞTIRILDI?

İnsanları putlaştırmak ve tanrılaştırmak sadece İsa aleyhisselam’a yapılan bir şey değildir. İnsanlar çok sevdikleri kişileri gözlerinde o kadar büyütürler ki bir süre sonra onları mantıklı ve tarafsız bir biçimde yargılayamaz hâle gelirler. Bizim toplumumuzda bile putlaştırılan, belli kesimler tarafından tanrı yerine konulan insanlar mevcuttur. Bazı Müslümanların bütün hayatını tevhidi aşılamaya adayan Hz. Muhammed (s.a.v.)’i tanrılaştırdığı bile malumdur. Tarihte birçok insana “Tanrı’nın oğlu” yakıştırması yapılmıştır, hatta dini bir şahsiyet olmayan Büyük İskender bile Tanrı’nın oğlu olarak görülmüştür. Kuran da bize bunu bildirir: “Yahudiler, “Üzeyr, Allah’ın oğludur” dediler. Hıristiyanlar ise, “İsa Mesih, Allah’ın oğludur” dediler. Bu, onların ağızlarıyla söyledikleri (gerçeği yansıtmayan) sözleridir. Onların bu sözleri daha önce inkâr etmiş kimselerin söylediklerine benziyor. (Tevbe 30)” Yine de sadece putlaştırmaya meyilli insan fıtratını suçlamak kolaya kaçmak olur, İsa aleyhisselam’ın tanrılaştırılmasının birtakım sebepleri vardır. Şimdi bu sebepleri inceleyeceğiz.

1-) İsa aleyhisselam’ın çok az sayıda inananı (havarisi) olduğu için onun hakkında sağlıklı ve güvenilir bilgi edinmek zordu. Zamanında pek tanınmayan bir insandı ve bu onun doğru şekilde bilinmemesine, ondan sonrakilerin onun hakkında bir sürü yalan uydurmasına sebep olmuştur. 2. yüzyılda yazılmış İncillere baktığımızda o zamana kadar efsaneleşmiş bir şahıs olduğunu görürüz. Mesela o devirde yazılmış olan “Thomas İncili” İsa aleyhisselam’ın küçük bir çocuğu öldürdüğünü yazar. Bu tarihi bilgi Hristiyanların işine gelmediği için kabul edilmez, halbuki Hristiyanların kabul ettiği birçok tarihi bilgi bundan daha fazla güvenilir değildir. Hz. Muhammed (s.a.v.)’in ise vefat ettiğinde on binlerce inananı olması, bütün Arap yarımadasının lideri olması, yani tanınan ve bilinen bir insan olması onun efsaneleşmesine engel olmuştur, çünkü onun hakkında uydurma tek bir rivayet diğer binlerce rivayet tarafından kolayca çürütülebiliyordu.

2-) İncillerin İsa aleyhisselam’ın günlük hayatından çok mucizelerine yoğunlaşmaları İsa aleyhisselam’ın tanrısal bir figür şeklinde hayal edilmesine sebep olmuştur. İsa aleyhisselam’ın her insan gibi günlük yaşamı ve günlük ihtiyaçları vardır; ama bunlar çoğunlukla İncillerde bahsedilmez. İnciller tuttuğumuz günlükler gibi sadece önemli ve ilginç olaylardan bahsettikleri için onları okuduğumuzda ister istemez hayatının her anında bir mucize yapan bir İsa figürü kafamızda canlanır. Hâlbuki İsa aleyhisselam mucizelerinin sırrını şöyle açıklamıştır: “Size doğrusunu söyleyeyim, kim şu dağa, ‘Kalk, denize atıl!’ der ve yüreğinde kuşku duymadan dediğinin olacağına inanırsa, dileği yerine gelecektir. (Markos 11:23)” Yani mucizelerinin sırrı Allah’a olan derin imanı ve güvenidir, eğer o imana başkaları da ulaşabilirse başkaları da Allah’ın izniyle mucize yapabilir. Zaten birçok peygamberin birçok mucizesi, birçok âlimin de kerametleri olduğunu, bunun İsa aleyhisselam’a özgü bir özellik olmadığını herkes bilir. Hz. Muhammed (s.a.v.)’in de hayatında olan olağanüstü olaylar vardır ancak onun hayatını anlatan ondan fazla hadis kitabı olduğu için hayatının en küçük detayını bile biliriz. Bizim kitaplarımızda çocuklarla oynayan, espriler yapan, çoluk çocuk sahibi, gülen, ağlayan bir Hz. Muhammed(s.a.v.) figürü vardır. Yani onun peygamberi özellikleri kadar insani özelliklerini de bilmemiz onu tanrılaştırmamıza engel olmuştur.

3-) İsa aleyhisselam’ın evlenmemesi de tanrılaştırılmasına katkıda bulunmuştur. Bir tanrının evlenmesi ve çocuk sahibi olması onun tanrılık figürüne zarar verebilirdi (gerçi yemek yemesi, tuvalete gitmesi, uyuması da bu figüre yeterince zarar veriyor.) İsa aleyhisselam’ın evlenmemesinin özel bir sebebi yok, İsa aleyhisselam zaten genç bir yaşta bu dünyayı terk ettiğinden evlenmemesi gayet normal. Kıyamete yakın dünyaya tekrar geldiğinde evleneceğini ve çocuk sahibi olacağını bize hadisler bildiriyor.

4-) İsa aleyhisselam’ın genellikle derin, dolaylı, mecazlı ve benzetmelerle konuşması pekçok insan tarafından yanlış anlaşılmasına neden oldu.

5-) Hristiyanların İsa aleyhisselam’dan sonra gelen rahipleri bir nevi peygamber olarak görüp onların sözlerine ve iddialarına İncillerden daha fazla önem vermeleri şirke düşmelerinin en önemli nedenidir. Hristiyanların kutsal olarak kabul ettikleri Yeni Ahit’in İnciller dışındaki bölümleri – yani yaklaşık yarısı- İsa aleyhisselam’dan sonra gelen rahiplerin yazdıkları yazılardır ve İsa aleyhisselam’la uzaktan yakından alakaları yoktur. Bu insanlar İsa aleyhisselam’ı hayatlarında görmemişlerdir. Bugün Hristiyanlar bile kabul eder ki Hristiyanlığın kurucusu İsa aleyhisselam değil, Pavlus’tur. Yeni Ahit’in büyük bir kısmının yazarı olan Pavlus İsa aleyhisselam’ı tamamen kendi düşüncelerine göre yorumlamış, İsa aleyhisselam’ın kesinlikle bahsetmediği ve emretmediği şeyleri Hristiyanlığa eklemiştir. İslam ile Hristiyanlığın arasındaki farkların çoğunluğu Pavlus’un yazdığı kitaplardan ve onun yorumlarından gelmektedir. Pavlus’un kötü niyetli olup olmadığını bilmiyoruz; ancak peygamber olmayan bir insanın dinin temellerini belirlemesi ve o insanın yazdıklarının sanki Allah kelamı imiş gibi “Kutsal Kitap”a konması kesinlikle kabul edilemez. Rahipler maalesef yüzyıllar boyunca Hristiyanlığı kendi kafalarına göre yorumlamışlar ve başka türlü yorumlayanlara çok sert davranmışlardır. Bu da Hristiyanlığın gitgide rahipler tarafından şekillenen bir paganizm olmasına yol açmıştır. “Onlar Allah'ı bırakıp hahamlarını, papazlarını ve Meryem oğlu Mesih'i rableri olarak kabul ettiler. Oysa tek Tanrı'dan başkasına kulluk etmemekle emrolunmuşlardı. Ondan başka tanrı yoktur. Allah, koştukları eşlerden münezzehtir. (Tevbe 31)”

İSA ALEYHİSSELAM’IN ÇARMIHA GERİLMESİ VE YENİDEN DİRİLMESİ MESELESİ

İslam ile Hristiyanlık arasındaki temel ayrılıklardan bir diğeri de İsa aleyhisselam’ın öldükten sonra dirilmesi meselesidir. İslam’a göre Allah (c.c.), İsa aleyhisselam’ı mucizevi bir şekilde kurtarmış ve ahir zamanda tekrar gelip Mesihlik görevini tamamlaması için göğe yükseltmiştir. Hristiyanlık ise İsa aleyhisselam’ın ölümünün insanların günahlarına kefaret olduğunu, bu yüzden İsa aleyhisselam’a inananların günahlarından sorumlu olmayacaklarını söylemektedir. Hâlbuki İsa aleyhisselam günahların sonunun cehennem azabı olacağını, bu yüzden mümkün olduğu kadar günahlardan uzak kalmak gerektiğini söylemiştir. “Eğer elin seni günaha sokarsa, onu kes. Çolak olarak yaşama kavuşman, iki el sahibi olarak sönmez ateşe, cehenneme gitmenden iyidir. Eğer ayağın seni günaha sokarsa, onu kes. Tek ayaklı olarak yaşama kavuşman, iki ayak sahibi olarak cehenneme atılmandan iyidir. Eğer gözün seni günaha sokarsa, onu çıkarıp at. Tanrı'nın Egemenliğine tek gözle girmen, iki göz sahibi olarak cehenneme atılmandan iyidir.(Markos 9:43-47)” Allah’a karşı gelmekten bu kadar korkmayı öğütleyen bir peygambere rağmen imanı olan bir insanın ne kadar günah işlerse işlesin azaptan kurtulacağını iddia etmek ne kadar makuldur? İncil’de İsa aleyhisselam öldükten sonra dirileceğinden açık bir şekilde bahsetmemişken, havariler bile İsa aleyhisselam hayattayken onun dirileceğini bilmiyorken bütün bir Hristiyanlık doktrinini İsa aleyhisselam’ın dirilişi üzerine oturtmak ne kadar makuldur? Madem İsa aleyhisselam’ın ölümü kendisine iman eden herkesin günahlarına kefaret oluyor, İsa aleyhisselam’dan önce yaşamış insanların durumu ne olacak? Eğer Allah’ın İsa aleyhisselam’ı kurban ederek insanları günahlarından kurtarma planı vardıysa neden bunu insanlığın ilk zamanlarında yapmadı da milattan önceki binlerce yıl boyunca insanları İsa aleyhisselam’dan bihaber yaşattı?

Hristiyanlar daha da ileri giderek İsa aleyhisselam’dan sonra Yahudi kanunlarına uymaya gerek kalmadığını söylerler. Nasıl olsa artık bütün günahlar affedilmiştir, hiçbir kanuna uymaya gerek yoktur. İsa aleyhisselam kendisinin insanlar için kurban edildiğini hiçbir zaman söylememesine rağmen Pavlus bütün Hristiyan doktrinini bunun üzerine kurmuştur. Hâlbuki İsa aleyhisselam Yahudi şeriatını kolaylaştırmasına ve önceden haram olan bazı şeyleri helâl kılmasına rağmen Yahudi şeriatını tamamen ortadan kaldırmamıştır. İncil’deki şu ayetler de bunun en büyük delilidir: “Kutsal Yasa'yı ya da peygamberlerin sözlerini geçersiz kılmak için geldiğimi sanmayın. Ben geçersiz kılmaya değil, tamamlamaya geldim. Size doğrusunu söyleyeyim, gök ve yer ortadan kalkmadan, her şey gerçekleşmeden, Kutsal Yasa'dan ufacık bir harf ya da bir nokta bile eksilmeyecek. Bu nedenle, bu buyrukların en küçüklerinden birini kim çiğner ve başkalarına öyle yapmayı öğretirse, Göklerin Egemenliğinde en küçük sayılacak. Ama bu buyrukları kim yerine getirir ve başkalarına öğretirse, Göklerin Egemenliğinde büyük sayılacak. Size şunu söyleyeyim: Doğruluğunuz din bilginleriyle Ferisiler’inkini aşmadıkça, Göklerin Egemenliği’ne asla giremezsiniz! (Matta 5:17-20)” İsa aleyhisselam’a göre yasaların en küçüğünü bile çiğnemek büyük bir suçtur. Hâlbuki Pavlus Hristiyanlığı asırlardır yasayı uygulamayı reddediyor; sünnet olmak, domuz eti yememek gibi önemli emirlere de karşı geliyor. Yine asırlardır şeriatı en sıkı şekilde uygulayanlar Müslümanlar olmuştur. Sırf bu bile İsa aleyhisselam’ın asıl takipçilerinin Müslümanlar olduğunu kanıtlamaya yetmez mi?

İnciller İsa aleyhisselam’ın çarmıha gerilmesine ve öldükten sonra dirilmesine Hristiyan doktrini kadar önem vermemelerine rağmen bu olayları reddetmez, yani bugünkü İncillerde Kuran’a aykırı olarak İsa aleyhisselam’ın çarmıha gerilip üç gün sonra dirildiği yazılıdır. İslam dini ise İsa aleyhisselam’ın mucizevi bir şekilde kurtarıldığını ve Yahudilerin onun yerine ona benzetilmiş olan başka birini çarmıha gerdiğini söyler.  Bu çelişkiye çeşitli açıklamalar getirebiliriz:

1-) O devirde bu olaya şahit olanların çarmıha gerilen insanın İsa aleyhisselam’a benzemesine rağmen İsa aleyhisselam olmadığını anlamaları, bu olayı takiben meydana gelen olayları da buna göre yorumlamalarını beklemek pek gerçekçi olmaz. Bu insanlar gördükleri şeyleri yazdılar ve bazı olağanüstü şeyleri ister istemez yanlış yorumladılar. Bu konuda Allah’ın bize bildirdikleri şüphesiz ki sınırlı idraka sahip insanların bildirdiklerinden daha doğrudur. Eğer Allah (c.c.) Kuran’da İsa aleyhisselam’ın çarmıha gerildiğini ve Allah’ın onu Ahir Zaman’da tekrar göndermek üzere dirilttiğini söyleseydi biz de ona inanırdık, bu yine de İsa aleyhisselam’ın Tanrı olduğu anlamına gelmezdi. Allah(c.c.) en büyük peygamberlerinden birinin daha kâfirler tarafından öldürülmesine izin vermemiştir; tıpkı İbrahim aleyhisselam ateşe atılırken ateşi bahçeye çevirmesi, tıpkı Musa aleyhisselam Firavun orduları tarafından yakalanmak üzereyken denizi ikiye ayırması, tıpkı Muhammed aleyhisselam’ın Mekke’deki evi kâfirler tarafından kuşatıldığında Hz. Muhammed (s.a.v.) evden çıkarken kâfirleri kör etmesi gibi.

2-) “Neden dört İncil yazarı da yeniden diriliş konusunda aynı yanılgıya düştü?” sorusu sorulabilir. Bu soru biraz cahilce bir sorudur çünkü İncil yazarları birçok konuda birbirine dayanmış, birbirinden kopya çekmiştir. Yani bir İncil’de yapılan yanlış otomatikman diğer İnciller’e de geçmektedir. Katoliklerin en önemli Kutsal Kitap çevirilerinden biri olan “The Jerusalem Bible” İncillerin önsözünde şunu söylüyor: “[İncillerin yazımında] Luka’nın Markos’a dayandığı çok açık; uzun zaman boyunca Markos’un Matta’ya dayandığı iddiası kabul görse de, şimdi birçok işaret bunun tam tersi olduğunu gösteriyor.[2]” Yani Markos İncili diğer tüm İncillerin dayanak noktasıdır, diğer İncil yazarları bilmedikleri konularda Markos’a güvenmiştir. Yine aynı Kutsal Kitap’ta Markos İncili’ndeki İsa aleyhisselam’ın dirilişini anlatan bölüme şu dipnot düşülmüş: “Birçok el yazması bu bölümü es geçiyor, bu bölüm yeterince eski olmasına rağmen Markos tarafından yazılmamış olabilir.[3]” Direkt olarak Hristiyan kaynaklardan aldığımız bu iki bilgiyi birleştirdiğimizde şu ihtimal gözümüzün önüne geliyor: Markos İncili’ne “diriliş” bölümü o devirde başkaları tarafından eklendi ve diğer İncil yazarları sonradan eklenen bu bölümü kopya çekerek kendi İncillerine aktardılar.

3-) İncillerde yer alan İsa aleyhisselam’ın diriliş hikâyesi son derece çelişkilidir. İsa aleyhisselam henüz dünyada iken başına gelecekleri şöyle anlatır: “Yunus, nasıl üç gün üç gece o koca balığın karnında kaldıysa, İnsanoğlu (İsa aleyhisselam) da üç gün üç gece yerin bağrında kalacak. (Matta 12:40)” İsa aleyhisselam burada insanlara görünmeden üç gün üç gece boyunca yer altında kalacağını söylemektedir. Hâlbuki yine İncil’e göre İsa aleyhisselam Cuma gecesi çarmıha gerilmiş ve Pazar sabahından önce dirilmiştir. İnsanlar onun mezarının boş olduğunu Pazar sabahı anladığına göre dirilişi Pazar sabahından önce olmalıdır. Yani İsa aleyhisselam en fazla iki gece bir gün kadar yer altında kalmış olmalıdır. Bu da İsa aleyhisselam’ın vurguladığı “üç gün üç gece” zamanıyla apaçık şekilde çelişir. İsa aleyhisselam’ın kendi başına gelecekleri Yunus aleyhisselam’ın başına geleceklere benzetmesi de ilginçtir çünkü Yunus aleyhisselam balığın karnında ölü değildi, hayattaydı. Hâlbuki Hristiyanlar İsa aleyhisselam’ın ölüp sonradan dirildiğine inanıyorlar.

4-) İncil’de çarmıha gerilen kişinin aslında İsa (a.s.) olmadığına dair delil var mı? Evet. İsa aleyhisselam asılmadan önceki gün Fısıh yemeğinde şarap içerken havarilerine şunu söylemiştir: “ ’Size şunu söyleyeyim, Babamın egemenliğinde sizinle birlikte tazesini içeceğim o güne dek, asmanın bu ürününden bir daha içmeyeceğim.’ (Matta 26:29)” Buna rağmen çarmıha gerilen kişi İncil’e göre ölmeden hemen önce şarap içmiştir: “İçlerinden biri hemen koşup bir sünger getirdi, ekşi şaraba batırıp bir kamışın ucuna takarak İsa'ya içirdi. (Matta 27:48)” Eğer çarmıha gerilen kişi İsa aleyhisselam olsaydı bir gün önce söylediğini yalanlamış olurdu, yalan söylemek ise bir peygambere yakışmaz. Aynı zamanda çarmıha gerilen kişinin idam edilmeden önce şöyle bağırdığı nakledilmiştir: “Saat üçe doğru İsa yüksek sesle, ‘Elî, Elî, lema şevaktani?’ yani, ‘Tanrım, Tanrım, beni niçin terk ettin?’ diye bağırdı. (Matta 27:46)” Oysaki Allah’ın kaderine tamamen teslim olmuş ve şehitlik makamının yüceliğini bilen büyük bir peygambere Allah’a isyan etmek, Allah’a sitem etmek, şehitlikten korkmak yakışmaz. Allah’a karşı söylenen bu cümle ne İncil’deki ne de Kuran’daki İsa Mesih’e yakışır. Bu gerçek de bu şekilde bağıran –yani çarmıha gerilen- kişinin İsa aleyhisselam olmadığını kanıtlar.

5-) Çarmıha Hz. İsa yerine başka birisinin gerildiğinin tarihsel kanıtları da vardır. Hristiyanlığın ilk zamanlarında çıkan ve Kilise tarafından sapkın olarak görülen Dosetizm mezhebi bu açıdan İslam ile paraleldir. Bu akımın temsilcilerinden olan Basilides, 2. yüzyılın başlarında yaşamış Hıristiyan bir bilgindir. Bu şahıs yazdığı yazılarda Hz. İsa'nın çarmıha gerilmediğini ısrarla vurgulamıştır. Çarmıha gerilen kişinin gerçekte Hz. İsa olmadığını, onun yerine Kireneli Simon adlı bir başka kişinin haça gerildiğini, Allah'ın Simon'un yüzünü mucizevî bir biçimde değiştirerek onu Hz. İsa'ya benzettiğini ve böylece insanların onu Hz. İsa sandığını savunmuştur. Basilides’e göre İsa Mesih aleyhisselam göğe yükseldiğinde ölen kişiyi İsa Mesih sanıp üzülenleri görünce gülmüş.[4] Basilides’i kendiniz de araştırabilir ve bu konuda yazdıklarını birinci elden teyit edebilirsiniz. Şunu rahatça söyleyebiliriz ki Hristiyanlığın ilk üç asrında birbirinden çok farklı onlarca mezhep ve görüş mevcuttu. Günümüzdeki Hristiyanlık bu farklı mezheplerin sadece bir koludur, geri kalan bütün görüşler bir şekilde bastırılmıştır ve yok edilmiştir.

 

Hz. İsa(as)’ın Bilinmeyen Mucizelerinin Kuran’da Mucizevi Şekilde Bildirilmesi

            Kuran, Hz. İsa’nın önemli bir mucizesini bize şöyle bildirir: “Bunun üzerine Meryem çocuğu gösterdi. Onlar; ‘Biz beşikteki bir çocukla nasıl konuşuruz?’ dediler. (Allah'ın bir mucizesi olarak İsa şöyle) dedi: ‘Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. O bana kitap verdi ve beni bir peygamber yaptı…’ (Meryem 29-30)" Hz. İsa daha beşikteki bir bebekken Yahudilerin iftiralarına cevap vermiş, böylece kendisinin sıradan bir insan olmadığını ispatlamıştır. Başka bir ayette de bu durum şöyle bildirilir: "Beşikte de, yetişkinliğinde de insanlarla konuşacaktır. Ve O salihlerdendir. (Al-i İmran 46)” Hz. İsa’nın Kuran’da bildirilen bir diğer mucizesi de çamurdan yapılan kuşlara üfleyerek onları canlandırmasıdır. Bu mucize Kuran’da şöyle bildirilir: “Onu İsrâiloğulları’na elçi kılacak ve o şöyle diyecek: "Kuşkuya yer yok, işte size rabbinizden bir mûcize ile geldim; size çamurdan kuş biçiminde bir şey yapar ona üflerim, Allah’ın izni ile derhal kuş oluverir (Al-i İmran 49)” Ne var ki bu iki mucize de bugün Hristiyanların kabul ettiği dört İncil’in hiçbirinde geçmez, bu yüzden Hristiyanlar tarih boyunca bu mucizeleri Kuran’ın uydurduğu yalanlar olarak gördüler. Sonradan yepyeni ve tarihi bir İncil’in keşfedilmesi ile bu durum değişti. “İsa Mesih’in Çocukluğunun İlk İncili (The First Gospel of the Infancy of Jesus Christ)” diye adlandırılan bu İncil’de o zamana dek sadece Kuran’da bahsedilen bu mucizeler yer alıyordu. Bu İncil’in hemen başında rahipten aktarılan şöyle bir olay anlatılır: “(Rahip), İsa’nın beşikteyken bile konuştuğunu ve annesine şöyle dediğini anlatıyordu: ‘Meryem, ben Cebrail’in sana bildirdiği şekilde gerçekleştirdiğin kelime olan Tanrı’nın oğlu İsa’yım, babam beni dünyanın kurtuluşu için dünyaya gönderdi.’ (1. Bölüm 2-3)” Görüldüğü gibi Hz. İsa’nın bu mucizesi yeni keşfedilen İncil’de de mevcuttur. Yeni keşfedilen İncillerde Hz. İsa’nın çamurdan yaptığı kuşları canlandırma hikâyesi de mevcuttur. Hz. İsa’nın çocukluğundan bahseden bir başka yeni İncil’de de şöyle bir bölüm yer almaktadır: “Bu çocuk beş yaşına gelince, bir derenin yayvan (sığ) yerlerinde oynamaya başladı. Önünde akan suyu bir çukura yönlendirdi ve berraklaşmasını söyleyerek onu temizledi. Yumuşak balçık hazırladı ve bundan oniki serçe yaptı. Bunu yaptığında cumartesi idi. Onunla birlikte başka çocuklar da oynuyorlardı. Bir Yahudi, cumartesi günü İsa'nın oyun esnasında ne yaptığını görünce, oradan hemen gitti ve babası Yusufa haber verdi: "Bak, senin oğlun, dereden balçık aldı. On iki kuş yaptı ve cumartesiyi bozdu." Yusuf oraya geldiğinde onu gördü ve sordu: "Cumartesi günü yapılmaması gerekeni niçin yapıyorsun?" Ama İsa ellerini çırptı ve serçelere bağırdı: "Gidiniz!" Serçeler kanatlarını açtılar ve ötüşerek uçup gittiler. Yahudiler bunu görünce, şaşırdılar ve gittiler: İsa'nın yaptığı şeyler hakkında, gördüklerini büyüklerine anlattılar. (İsa Mesih’in Çocukluğunun İkinci İncili 1. Bölüm)”

Hz. Muhammed (s.a.v) okuma-yazma bilmezdi, bilse bile o devirde ruhbanlık etkili olduğundan Kutsal Kitap’ı sadece rahipler bilirdi, sıradan halk bilmezdi. Daha da ilginci bu olay Kutsal Kitap’ta bile geçmez, Kutsal Kitap’ta olmayan ve bilinmeyen İncillerde geçer. Okuma-yazma bilmeyen bir adamın dört İncil’e bile ulaşmanın çok zor olduğu bir dönemde Kutsal Kitap’ta mevcut olmayan ve bilinmeyen bir İncil’de yazanlardan haberdar olması imkânsızdır. Bu mucize Kuran’ın Allah kelamı olduğuna çok kuvvetli bir delilidir.

Ahir Zamanda Neden İsa aleyhisselam Yeryüzüne İnecek?

Diğer bütün peygamberler dururken İsa aleyhisselam’ın Ahir Zaman’da dünyaya tekrar teşrif edecek olması onun tanrısallığını veya diğer bütün peygamberlere olan üstünlüğünü kanıtlamaz. Ahir zamanda diğer bütün peygamberler yerine İsa aleyhisselam’ın yeryüzüne inip küfre karşı mücadele etmesinin belirli sebepleri vardır.

1-) İsa aleyhisselam sadece iki yıl peygamber olarak yaşayabilmiş ve sonrasında Yahudiler tarafından canına kast edildiği için göğe yükseltilmiştir. “Mesih” sıfatına sahip olan ve Yahudileri doğru yola çevirmek için gönderilen bu peygamber aslında görevini yerine getirebilmiş değildir, daha yapacak çok işi vardır. İsa aleyhisselam’ın yaptıkları Yahudileri doğru yola getirmediği gibi tam tersine onları daha da azdırmıştır. İsa aleyhisselam gibi büyük bir peygamberin sadece iki yıl boyunca peygamberlik yapması ve insanlığın ondan yeteri kadar istifade edememesi büyük ziyan olurdu. Sonuçta İsa aleyhisselam dışındaki bütün ulu’l azm (5 büyük peygamber) peygamberleri onlarca yıl dünyayı aydınlatmıştı ve imanı küfür üzerinde galip duruma getirerek vefat etmişlerdi, İsa aleyhisselam ise dünyayı terk ettiğinde yenik ve mahzundu. Allah bir ulu’l azm peygamberinin yenik ve mahzun şekilde dünyayı terk etmesine izin vermez.

2-) İsa aleyhisselam tarihte belki de en çok yanlış anlaşılan insandır. Bu yanlış anlaşılma onun gibi alçakgönüllü bir insanı Allah ile bir tutma suçuna kadar ilerlemiştir. Bu kadar yanlış anlaşılan ve böyle büyük bir suça alet edilen masum bir insanın bu yanlış anlaşılmayı gidermek istemesi, kendisine atılan iftiralara cevap vermek istemesi, kendisini aşırı sevdikleri için sapıtan insanları onların iyiliğini düşündüğünden dolayı doğru yola getirmeyi istemesi gayet tabiidir. Hem İsa aleyhisselam’ın Hristiyanlara doğruları bizzat söylemesi Hristiyanlar üzerinde daha etkili olur çünkü Hristiyanların en çok önemsedikleri kişi İsa aleyhisselam’dır. Bir gün Hristiyanlar İslam’a ilhak olacaksa bu birleşmeyi sağlayacak en uygun kişi şüphesiz İsa aleyhisselam’dır.

3-) İsa aleyhisselam cehaletin, bağnazlığın ve din sömürüsünün zirve yaptığı bir topluma peygamber olarak gönderilmişti. O devirdeki Yahudiler Allah’a şirk koşmuyordu ancak dine birçok hurafe eklemişler, dinin özünü kaybetmişlerdi. Günümüzdeki İslam ümmeti de tam olarak bu durumdadır. Maalesef Müslümanlar İsrailoğullarının adımlarını teker teker takip ettiler ve onların yanlışlarına birer birer düştüler, bundan dolayı İsa aleyhisselam’ın mesajı aslında günümüzdeki Müslümanların problemleri için de harikulade bir reçetedir. İsa aleyhisselam’ın mesajı bize diğer çoğu peygamberinkinden daha fazla hitap ediyor çünkü diğer çoğu büyük peygamber putperest kavimlere gönderilmişti, günümüzde ise puta tapıcılık yaygın olmadığından bu peygamberlerin mesajları bize çok hitap etmez. Günümüzdeki Müslümanların problemleri iki bin yıl önceki Yahudilerin problemleri ile aynı, bizim de Mesih’e en az onlar kadar ihtiyacımız var. İsa Mesih ümmet-i Muhammed’in ihtiyaç duyduğu yegâne bir ilaçtır, Allah bu ilacı bizden esirgemez.

 

Hz. Muhammed (s.a.v) Şeytan’dan mı vahiy aldı?

Hristiyanların tarihleri boyunca Hz. Muhammed (s.a.v) aleyhinde en sık söyledikleri iddia onun bir şeytan tarafından kandırılmış olması, yani Kuran’ın şeytanlar tarafından indirilmiş olmasıdır. Aynı suçlama Yahudiler tarafından İsa (a.s)’a karşı da yapılmıştı. İsa aleyhisselam Luka 11:14-19 ve Matta 12:22-29’da onlara özetle şu cevabı veriyor: “Bana işlerimde şeytanlar yardım ediyorsa ben insanlara musallat olan şeytanları nasıl kovabiliyorum? Şeytanlar birbirine düşmanlık yapmayacağına göre bu bir çelişki değil mi? Şeytanlar neden diğer şeytanlara zarar veren bir adama yardım etsin?” İsa (a.s)’ın bu cevabı Muhammed (a.s) için de geçerlidir. Muhammed (a.s.)’a musallat olan şeytan nasıl bir şeytanmış ki şeytanları kötü gösterip şeytanlara lânet okunmasını emretmiş; bu nasıl bir şeytanmış ki Hristiyanların bile dinden döndüğü bir zamanda Tevrat’ın kanunlarına sarılan bir ümmet yaratmış; bu nasıl bir şeytanmış ki milyonlarca dinsizin Allah’a inanmasını, İsa Mesih’i sevmesini ve şeytandan nefret etmesini sağlamış? Cinler (şeytanlar da bu gruptadır) insanlardan zekâ olarak daha zayıftır, Kuran gibi mucizevi bir kitabı insanların yazması ne kadar imkânsızsa şeytanların yazması daha da imkânsızdır. Eğer Şeytan, İslam’ı mümkün olduğu kadar insanı doğru yoldan çevirmek için uydurduysa neden İslam’ı zor bir din yapsın? İslam’da içki, zina gibi şeyler haram olmasaydı belki de daha fazla kişi Müslüman olurdu; Şeytan neden bunu düşünemeyip İslam’ı zor bir din hâline getirdi?

İsa aleyhisselam da Hz. Muhammed (s.a.v)’in peygamberliğini onaylamaktadır. İsa aleyhisselam İncil’de şöyle demiştir: “Yalancı peygamberlerden sakının. Onlar size koyun postu içinde yaklaşırlar, ama özde yırtıcı kurtlardır… Onları yaşam ürünlerinden tanıyacaksınız. Hiç dikenlerden üzüm, deve dikenlerinden incir toplanır mı? Her iyi ağaç iyi ürün verir. Çürük ağaç ise kötü ürün verir… İyi ağaç kötü ürün vermediği gibi, çürük ağaç da iyi ürün vermez… İyi ürün vermeyen her ağaç kesilip ateşe atılır… Böylece sahte peygamberleri meyvelerinden tanıyacaksınız. (Matta 7: 15-20)” İsa aleyhisselam burada peygamberlerin doğruluğunu ölçmek için bir yöntem vermiş. Eğer kendisinden sonra bir peygamber gelmeyecek olsaydı direk olarak kendisinden sonra peygamber gelmeyeceğini söylerdi, demek ki peygamber gelecek ki doğruyu yalancıdan ayırt etmemiz için bize yöntem veriyor. İsa aleyhisselam’ın da dediği gibi yalancı bir peygamberin milyarlarca kişiyi peşinden sürüklemesi imkânsızdır çünkü yalancının mumu ancak yatsıya kadar yanar. Hz. Muhammed (s.a.v)’in milyarlarca güzel meyvesi onun peygamberliğini kanıtlar.

 

Tevrat’ta neden Ahiret inancına hemen hemen hiç rastlanmıyor?

Bugün Tevrat’ı okuyan bir Müslüman veya Hristiyan’ın kafasına takılması en muhtemel soru Tevrat’taki Ahiret bahsinin Kuran ve İncil’e göre seyrekliğidir. Eski Ahit’in Tevrat’tan sonra yazılmış kısımlarında Ahiret inancına yer verilirken Tevrat’ın kendisinde (Eski Ahit’in ilk beş bölümü) Ahiret inancı hemen hemen hiç yer etmez. Bundan dolayıdır ki bazı Yahudi mezhepleri öldükten sonra dirilmeyi reddetmişlerdir. Bunun sebebini maddeler hâlinde izah etmeye çalışalım:

1-) Tevrat’ta çok sık tekrar edilen “halkının arasından atılacak olmak” cezası ve “halkıyla birlikte olacak olmak” ödülü Ahirete yapılan göndermelerdir. Bu ayetlerin birkaçını paylaşalım: “O gün hiç iş yapmayacaksınız. Çünkü Tanrınız RAB’bin huzurunda günahlarınızı bağışlatacağınız bağışlanma günüdür. O gün isteklerini denetlemeyen herkes halkın arasından atılacaktır. O gün herhangi bir iş yapanı halkın arasından yok edeceğim. (Levililer 23:28-30)”. “‘İsrail halkından ya da aralarında yaşayan yabancılardan kim kan yerse, ona öfkeyle bakacağım ve halkımın arasından atacağım. (Levililer 17:10)”. “Kim yakılan ve RAB’be sunulan hayvanlardan birinin yağını yerse, halkımın arasından atılacak. (Levililer 7:25)”

Bahsedilen bu ceza şeriata dair bir ceza değildir çünkü Allah bu cezayı direkt kendisi üstlenmiştir, kendisinin vereceğini söylemiştir. Aynı zamanda bu ceza günlük dünya hayatına dair bir ceza da değildir çünkü bu cezanın gelecekte verileceği vurgulanmaktadır. Tevrat’ın ölüm ve sürgün cezalarını başka kelimelerle ifade ettiğini göz önüne alırsak “halkının arasından atılacak olmak” cezasının Ahireti ilgilendirdiğini, bir nevi Cehennem’e gönderme yaptığını söyleyebiliriz.

2-) İnsanlara aşikâr edilen nakli ilimler peygamberden peygambere artar. Allah bütün ilimleri insanlara bildirmez, bildirdiklerini de seviyelerine göre bildirir. Bir insan nasıl aşama aşama ilkokul, ortaokul, lise ve üniversite okuyorsa ve direk olarak ilkokuldan üniversiteye atlayamıyorsa peygamberlere bildirilen ilimler de aşama aşamadır. Yani İsa (as)’a bildirilen ilimler Musa (as)’a bildirilenlerin üzerine gelmiştir ve Musa (as)’a indirilenleri detaylandırır, Muhammed (as)’a bildirilen ilimler de önceki bütün peygamberlere indirilenler üzerine gelmiştir ve önceki peygamberlerin ilimlerini detaylandırır. Muhammed (as) bu serüvenin üniversitesi mahiyetinde olduğu için İslam’ın kaynakları önceki vahiylerden daha geniş ve kapsamlıdır, bu yüzden İslam’daki Ahiret inancı da önceki peygamberlerin bildirdiklerinden daha detaylı ve açıktır. Tevrat’ta Ahiret inancının Kuran’a göre daha üstünkörü ve belirsiz olması gayet doğaldır, tıpkı ilkokul bilgilerinin üniversite bilgilerinden daha üstünkörü olması gibidir. Burada Allah’ın Musa (as)’a söylediği şu Kuran ayetini zikretmekte fayda var: “Kıyamet mutlaka gelecektir. Herkes işlediğinin karşılığını görsün diye, neredeyse onu gizleyecektim. (Taha 15)” Yani Allah Musa (as)’a diyor ki insanlar sırf Cehennem’den korkup Cennet’e gitmek amacıyla çıkarcı bir kulluk yapmasınlar diye neredeyse Ahiretin varlığını gizleyecektim ki insanlar sırf Allah’a Allah olduğu için kulluk etsin.

3-) Tevrat’ın önemli bir bölümü kronolojik bir biçimde dünya ve insanlık tarihini Musa(as) zamanına kadar anlatır, bir nevi dünya tarihi kitabı gibidir. Tevrat’ın diğer önemli bölümü ise tamamen şeriat kuralları ile ilgilidir, Yahudi şeriatını ayrıntılarıyla anlatır. Tevrat’ın temel konusu Ahiret değildir çünkü zaten Tevrat’ın indiği Yahudiler Ahirete inanıyorlardı, Allah’ın Tevrat’ta Yahudilere Ahiretin varlığını kanıtlamasına gerek yoktur. Kuran’ın indiği Arap kabilesinde ise tevhid ve Ahiret inancı yoktu, bu yüzden Allah Kuran’da tevhid ve Ahiret inancı üzerine yoğunlaşmıştır, Araplara Ahiretin varlığını her yönden kanıtlamıştır. Kuran’da Ahiret ve tevhid bahsinin Tevrat’a göre çok daha yoğun olmasının sebebi budur.

4-) Her peygamber aynı zamanda gelecekte olan önemli bir olayı müjdelemek için gelir. Musa(as) İsa(as)’ın gelişini müjdelemiştir, İsa(as) ise Muhammed (as)’ın gelişini müjdelemiştir. Muhammed (as) ise son peygamber (Ahir zaman peygamberi) olduğundan dolayı kendisinden sonra müjdeleyeceği bir peygamber yoktur, Muhammed (as)’ın müjdeleyeceği en önemli olay olarak Kıyamet kalmıştır. Kıyametten önce gelen son peygamber olan bir Ahir zaman peygamberinin kıyamete yoğunlaşması kadar doğal bir şey olamaz, bu yüzden Kuran’da Kıyamet olayı diğer bütün kutsal kitaplara göre daha fazla anlatılır. Yani Kuran’daki Kıyamet ve Ahiret bahsinin Tevrat’takinden daha fazla olmasının bir sebebi de Kıyamet’e çok yakın inmiş olmasıdır.

 

[1] Aclûnî, 2/129

[2] Jones, Alexander. "Introduction to the Synoptic Gospels." Introduction. The Jerusalem Bible. Garden City, NY: Doubleday, 1966. Page 3. Print.

[3] Jones, Alexander. "New Testament." The Jerusalem Bible. Garden City, NY: Doubleday, 1966. Page 69. Print.

[4]  “Basilides.” Jama Masjid, Delhi - New World Encyclopedia, www.newworldencyclopedia.org/entry/Basilides.

 

bottom of page